ERDAL ŞAFAK ın bugünkü SABAH GAZETESİ ndeki köşe yazısıdır....
Tanrım, sevgili Tanrım; bunca yıllık ömrümde senden hiçbir şey istemedim. Kendimi bildim bileli aramızdaki ilişkiyi 8 kez Başbakanımız ve 9'uncu Cumhurbaşkanımız olan Süleyman Demirel'in siyaset felsefesine göre düzenledim: "Kendim için bir şey istiyorsam namerdim..."
Başım çok sıkışınca, çok daralınca, Cahit Sıtkı Tarancı'nın dizelerinde teselli aradım:
Ne doğan güne hükmüm geçer / Ne halden anlayan bulunur / Ah, aklımdan ölümüm geçer / Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki: / "Pervam yok verdiğin elemden / Her mihnet kabulüm, yeter ki / Gün eksilmesin penceremden!" Tanrım, sevgili Tanrım; çocuk yaşta babasız, ilk gençlik yıllarımda annesiz kaldım.
Onlardan önce, onlardan sonra ve onların arasında tüm yakınlarımı yitirdim birer birer. Ne yakındım, ne "İmdat" dilendim.
Hayatımın akışını sana bıraktım. Oralardan buralara getirdin, sağol.
Tanrım, sevgili Tanrım; bugüne kadar hep sevdiklerime bir şeyler rica ettim senden.
Örneğin, iki oğluma "Akıl, zihin açıklığı" vermen için dua ettim. Verdin. O sayede Türkiye'nin en iyi üniversitelerini bitirdiler. Biri Bilkent'i, öbürü Koç Üniversitesi'ni.
Şimdi parlak diplomalarıyla evde oturuyorlar.
Bugüne kadar "Onların iş bulmalarına yardım et Tanrım" diye bir cümle ne ağzımdan çıktı, ne aklımdan geçti. Çünkü, "Kötü zamanlarda yaşıyorsunuz evlat; dünyada her iki gençten biri işsiz" cevabı vermenden korktum. Evet, gerçekten de dünyada her iki gençten biri işsiz ama bizim hanede iki gencin ikisi de işsiz Tanrım. Hiç değilse onlara şans dileyeceğini umuyor, bu bahsi kapatıyorum.
Tanrım, sevgili Tanrım; 36 yıllık hayat arkadaşımın "İstanbul'un 50 kilometre dışında yaşamaktan yoruldum, artık Şehir'e taşınalım" diye başımın etini yemesini bile sana aktarmadım. Şehir'i büyük harfle yazmamın elbette bir nedeni var; çünkü senin de bildiğin gibi, İstanbul, eski Yunan'dan beri "Şehir" anlamına geliyor.
Neyse, konuyu dağıtmayayım; evet, eşimin bu isteğini bile sana yansıtmadım.
Çünkü, "Kesene güveniyorsan al" diye azarlamandan veya "Bana değil müteahhitlere, emlak komisyoncularına veya konut kredisi veren bankalara başvur" diye başından savmandan çekindim.
***
Tanrım, sevgili Tanrım; tüm cesaretimi toplayarak ve aramızdaki bunca yıllık hukuka güvenerek ilk kez senden kendim için bir şey isteyeceğim. Bizim hayvanlara düşkünlüğümüzü bilen biri, üç ay kadar önce bir sabah bahçemize usulca bir kedi yavrusu bıraktı. Bir haftalık ya var, ya yoktu.Aman Tanrım, ne güzel yaratmışsın onu: Sırtı sapsarı, karnı kar beyazı, kuyruğu bir sarı bir beyaz, bir sarı bir beyaz, bir sarı bir beyaz halkalardan uzayıp gidiyor.
Gözleri derinliklerinde Çoban Yıldızı'nın parladığı bir yeşil pınar. Adını "Heidi" koyduk.
Geceleri kucağımda öyle güvenli uyuyordu ki, o mırıltıların verdiği mutluluğu anlatacak sözcük bulamam.
Sitemizin ortak alanında sokak köpekleri besliyoruz. Heidi henüz korku nedir bilmiyor ya; sen kalk köpeklerle şakalaşmayı, oynamayı dene... Ağızlarından zor aldık, yaralarını iyileştirmek için bir sürü ameliyat yapıldı, üç hafta veterinerde kaldı.
Sonra iyileşti, evimize döndü. Tarifsiz sevinç dalgalarıyla sörf yaptım.
Ama... Bir sabah ihtiyacını görmesi için bahçeye bıraktım... Dönmedi.
Aradan 5 gün geçti, hâlâ Heidi'miz yok.
Gecenin iyice ileri saatlerinde bile bir tıkırtı duysam, kalbim çarparak kapıya koşuyorum, Heidi'miz mi geldi diye. İçimdeki hüznü anlatamam sevgili Tanrım.
Bana laf gelişi "Şehir'de ev mi istersin, yoksa kedini mi" diye sorsan, hiç tereddütsüz "Heidi'mizi" derim.
Bırak Şehir'de evi, kedimi Boğaz'ın iki yakasındaki tüm yalılara değişmem.
Tanrım, sevgili Tanrım. Heidi'nin kazasız belasız eve dönmesine yardım eder misin? Tek maruzatım bu Tanrım.